1916 yılı. Zürih. Dünya; Büyük Savaş’ın karanlığı, buhranı, şokuyla boğuşurken, bir grup sanatçı ortaya çıktı; “Sanat öldü, yaşasın sanat!” dedi. Alışılagelmiş kuralları, disiplinleri karşısına alan, var olan kalıpları ve teknikleri reddeden; Avrupa’nın bitmek bilmeyen savaşlar yaratan kültür ve uygarlık anlayışına büyük bir cesaretle karşı koyan protest bir hareketin ilk kıvılcımıydı bu cümle. Çoğu bebeğin ağzından ilk çıkan ‘dada‘ kelimesinden feyz alarak kendilerine Dadaistler diyen bu grup; çocuksu heyecanları sanatlarının merkezine koyup, dünyayı dönüştürecek uluslararası, çok kültürlü bir akım başlattılar.
1900’lü yılların başı. Kuzguncuk. Yakın zamanda çalışmaya başlayan Şirket-i Hayriye vapurlarıyla Kuzguncuk ticaret hayatı canlanmakta. Dünyada süren savaşlara inat, Kuzguncuk’ta benzeri az görülen bir hoşgörü hüküm sürmekte. Ermeni, Rum, Yahudi ve Türk aileler iç içe yaşıyor, birbirine kapı komşusu mabetlerinde ibadet ediyor. Bugünkü adıyla Perihan Abla Sokak’ta örneğin, Camcı Ömer Amca’nın dükkanının karşısında 5 numarada Stefan Amca; yanında balıkçı Tatyos var.